Mavi Neon Işıkları Altında Bergen veya Bergen Hatıraları
Mavi neon ışıklarının altındaki caddeler kar
yağdıklarında güzelleşirler.Bu caddelerin en güzelini Bergen’de
gördüm.Yine eski bir maceranın kalıntılarını taşıyordu
sokaklar.
Bergen’e
geleli aşağı yukarı bir hafta olmuştu lakin şehir beni içine
çekmişti.Her köşe başında insanlar geziyorlar, yılbaşının
telaşı ile alışveriş yapıyorlardı.Beş krona alkolsüz bira
alıp etrafı seyredebileceğiniz, bir sokağı tamamen kaplayan
mekanların aralarında bir yerlerde, 6 numaralı evde yaşıyordum o
sıralar.
Aşı
boyalı evin pervazları yer yer dökülmüş, yeni yüz yılın
günahlarını üstünden atmaya çalışan ve geleceğe karşı
buruk bir duruş sergileyen şekli vardı.Arkasındaki bahçede
sıralanmış elma ve armut ağaçları, o ağaçlara arkadaşlık
eden banklar ve akşam vakti yaşlı kadınların briç oynayacakları
masa bulunmaktaydı.
Evin
bulunduğu sokaktan çıktığınız anda büyük bir çam ağacı
göreceksiniz.Bu çam ağacı her sene özenle süslenir , altında
noel neşesi ile ilahiler söylenirdi.İnanın ki görseniz içiniz
mutluluk ile dolar elinizden geldiğince eşlik etmeye çalışırdınız.
Bir sabah
telaş ile uyandım.Ambulans sirenleri yeri göğü inletiyordu.Alt
katımda kalan ev sahibi olan hanım yine kriz geçiriyor diye
düşündüm.Arada olurdu öyle şeyler o yaşlarda.Balkona çıkıp
yağan karı izlemek istesemde soğuklar buna engel oluyordu.En iyisi
biraz ısınmalı diye düşündüm.Evet ısınmalı!
Üzerime
kahverengi paltomu geçirdim.Sanırsam yeni kopmuştu düğmeleri.Olsun
eve dönünce yenisini alırdım.İndim merdivenleri
zıplarcasına.Adını okumakta zorlandığım mekana girdim ve
oturdum.Garson kızı beklemeye başladım.Eğer ülkemde olsam
“Hocam şşt bir bakar mısın ya” gibi kelimeleri
kullanabilirdim ancak buranın kültürü farklıydı.Kaba
karşılanabilirdim.Bir kaç dakika geçti. “Şşt!” demeli
miydim yoksa elimi mi kaldırmalıydım?İkilemlerin arasından
çıkamaz durumdayken sonunda yanıma geldi ve ne istediğimi sordu.
“Kahve” dedim sadece.Birkaç ahbabım geçerken beni farketmiş
olacaklar ki yanıma geldiler.Tokalaşıp sarılma işlemlerinden
sonra oturduk.Havadan sudan konuştuk.O kadar uzun sürmüş ki
havadan sudan konuşmamız kalktığımda akşam oluyordu.
Odama
çıktığımda alt kattaki yaşlı kadının hastaneden gelmiş
olabileceği aklıma geldi.Ona geçmiş olsuna gitmeli diye
düşündüm.Başka ülkede de olsak kanımız hala aynı
sonuçta.Çaldım kapılarını sanırım kocası açtı içeri buyur
etti.Oturduk, konuştuk.Hastalığını sordum kadının.Aramızdaki
dil bariyerinden ötürü pek anlamadım hastalığını ancak ona
acı veriyor, krizler geçirmesine sebep oluyormuş ancak kadının
yüzünü görmeliydiniz!Gözlerinde hala ışıltı vardı, ilk defa
o kadar yaşlı olup da genç parıltısına sahip olan birisini
gördüm.Toplumumuzda bizler gençliğimize kadar parıltımızı
koruruz ve yirmilerimizin ortalarına doğru kaybederiz
parıltıyı.Beynimiz bundan dolayı zaten otuzlarını göremeden
ölür.Genellikle altmış yaşından sonra da bedenimiz ölür.
Pek uzun
tutmamalıydım hasta ziyaretini.Kısa olanı makbüldür
sonuçta.Onlara iyi akşamlar dedim ve odama çıktım.Yatağa
kendimi bıraktığım gibi uyumuşum.
Sabah
çığlık sesiyle uyanmıştım.Neye uğradığımı şaşırdım,
hemen yatağımdan fırladım.Alt kattan geliyordu sesler.Kapıdan
baktığımda yaşlı kadın yerde yatıyordu.Gözleri eskisinden de
çok parıltılıydı ama bedeni ruhunu terketmişti.
Yorumlar
Yorum Gönder