Mor

     Akan nehirlerle dolu vadiler.Hepsini kucaklayan uçsuz yeşillik ve yeşilliğin içerisine gömülmüş olan sarı tarlalar.Yağmur vakti ne kadar da hüzürlenir bu mutlu tablo.Gökyüzü ağladığında kargalar yolculuklarına başlarlar.Bu yolculuğun varacağı bir yer yoktur çünkü aynı noktaya geri döneceklerdir.Yolculukları sırasında bir çok olaya tanık olurlar ki göklerdeki babalarına bunu iletebilsinler.İletebilsinler ki göklerdeki baba ağlamayı bıraksın.
     Mavi adında bir çiftçi vardı buralarda.Onun bir de eşi vardı.Eşi Kızıl Hanım her sabah erkenden kalkar uzun,dalgalı, turuncu saçlarını tarar, kırmızı gömleğini giyer, tarlasına çalışmaya giderdi.Kocası ondan erken kalktığından Kızıl Hanım tarlaya vardığında Mavi çoktan orada olurdu.Bütün insanlıktan kendilerini uzaklaştırmış olan bu çift, hayal ettikleri hayatı yaşıyorlardı.
     Mavi, ufak ama hünerli ellere sahipti.Kızıl Hanım da Mavi’den aşağı kalmazdı hani.İşlerin en güzelini onlar yapar , en iyi mahsülü onlar çıkartırlardı.Akşam vakitleri, Ay kendini gösterdi mi bu hünerli eller çapayı tutmayı bırakır enstürman çalardı.Mavi çalar, Kızıl Hanım söylerdi.O kadar narin bir sesi vardı ki Kızıl Hanım’ın, Onu duyan kuşlar onu taklit ederler, rüzgar sırf Onun sesini duyabilmek için daha yavaş eserdi.Şöyle derdi bazı akşamlar:
“Sen beni bıraktın çınar ağacının altında,
Öksüz kaldım, kaderin ufkunda.
Sen beni bıraktın kavakların altında,
Özleminden yandım, ruhumun yanında.”
     Mavi girerdi söze ondan sonra.Şöyle derdi:
“Sen beni bıraktın öldüğüm akşamda,
Küçük olan bıraktı beni aralığın başında
Sen beni terketmedin hayatımın baharında,
Sevdam beni yalnız koydu son notamda.”
     Ondan sonra gitar ardı ardına nağmelerini çıkartırdı.Kızıl Hanım, sadece uğuldayarak eşlik ederdi.Ne zaman gökyüzü ağlar, tekrar söze girerdi.Şöyle derdi bu sefer:
“Eski hatıralar kaldı artık sadece yanımda,
Kayıp türküler saklı hala dudağımda.
O gün tattım ölümü ,hislerin uçurumunda.
O gün tattım ölümü ,kaybetmenin her tonunda.”
     Sonrasında Mavi, gitarını çalmayı bırakırdı.Kızıl Hanım, yağmur sesine ıslığı ile eşlik ederdi.İkisi de Ay’a bakarlardı.Gözlerinden yaşlar boşalmazdı ancak hüzünlenirlerdi.Her düşen damla, kalplerine kocaman bir delik açardı.Bir süre sonra Mavi, en kalın sesiyle başlardı şöyle söylemeye:
“Ölüm, ne güzelsin sen,
Ne kadar anlamlısın.
İpini koparmış bir köpeğin
Durulmasını sağlarsın.
Ölüm, bekliyorum seni
Evet, dudaklarımda gülümseme
Göz yaşlarımda yankılanırken sesi
Buruk bir acıdır, yaşam denilen çile.”
     Kızıl Hanım, sözlerin sonuna doğru sarılırdı hep eşine.Yüzünde buruk bir tebessüm olurdu hep.Göklerdeki baba, ağlıyordu bu çiftten dolayı.Kargalar durdurmaya çalışıyorlardı ağlamaları.Kargalar normal hayatın parçalarını taşıyorlardı.Bir ileriye bir geriye.Göklerdeki baba, tekrardan kargaları dinlemeye başlardı ancak sonunda hep bu çifti dinleyecekti.

-Morların İçindeki Hanıma adanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Barışı Satıyorum!

Yağmur Altında

Derinden Gelen Sesin Çığlıkları